Kuran´a neden inanıyorsun Allah emrettiği için, Allah´a neden inanıyorsun Kur´anda yazdığı için. Bu kısır bir döngüdür´´ diye sorana verilen cevap.

Kısır döngü olması kendi nazarındandır. Yoksa her ayeti ile Allah'ın kelamı olduğundan şüphe duyulmayan ve 1400 yıldır muarızlarının dahi aksini isbat edemediği bir gerçek nasıl olurda kısır döngü olabilir.

 

"Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, külli muarrif var:

 

Birisi şu kitab-ı kainattır.

 

Birisi Hatemü’l-Enbiya olan Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselamdır.

 

Birisi de Kur’an-ı Azimüşşandır."(bk. Sözler, On Dokuzuncu Söz)

 

Kainattaki yaratılan her varlık kendi varlığını gösterdiği gibi yaratıcısının varlığını da göstermektedir. Çünkü yaratılan şey yaratıcısız olamaz. Kendi varlığından yüz derece daha ziyade yaratıcısının varlığını ve birliğini, vahdetini ispat eder.

 

"Bir harf katipsiz, bir iğne ustasız olmadığı gibi, şu mükemmel kainat kitabının kendisi ve içindeki harfler de sahipsiz olamaz." Bu nedenle canlı cansız, insan hayvan, görünen görünmeyen her varlık Allah'ın varlığını ve birliğini gösterir. Bu batın / gizli mana değil, zahir / açık manadır.

 

Her varlık bir sanat eseridir. Sanat eseri kendinden önce sanatkarını tanıtır, Yaratanının varlığını ve birliğini gösterir. Çünkü Yaratan olmazsa, o varlık olmaz, sanatkar olmazsa sanat eseri meydana gelmez, sanat eserinden söz edilmez.

 

Allah’ın varlığı duyularla idrak edilemez. Bundan ötürü O’nun varlığını elle tutulur, gözle görülür hale getirmek söz konusu olamaz. Fakat Allah’ın duyularla idrak edilemeyeceğini söylemek, O’nun varlığının akılla bilinememesi veya akla aykırı olması manasına gelmez. Bizde sevgi, nefret, özlem, inat gibi birçok duygu vardır ki onların mahiyetlerini idrak edemiyoruz. Ama varlıkları bedihidir, ortadadır. Allah Teala’nın varlığı da bedihidir. Bilimlerdeki aksiyomlar kabilindendir. Aksiyom nasıl çıkış noktasını oluşturur ve ispatlanmaya ihtiyacı olmazsa, bu muazzam kainatı var eden ve saymaya gelmez yaratıcı faaliyet eserleriyle dolduran Yaradan’ın varlığı da öyledir. O, zuhurunun şiddetinden gizlidir. Çok kuvvetli ışığın göz kamaştırması, ona bakılamadığı için o ışık kaynağının görülememesi gibi, bu derecedeki zuhur, Allah’ın varlığına adeta perde olmuştur.

 

Biz insanlar, bütün hakikatlerin tam bir açıklıkla gösterilemediği bu imtihan dünyasında hemen her hususta bedihi şeylerden hareket ederiz, teslimiyet gösteririz. Hatta, nelerden yapıldığını bilmeksizin doktorun verdiği ilaçları yutarız. Mühendis olmaksızın, statik hesapları, ilgili inşaat projelerini incelemeksizin, yani sağlamlık derecesini bilmeksizin binalarda otururuz. Uçuş teknolojisini araştırmaksızın uçağa binmeyeceğimizi söylemeyiz. İşlerimizi yürütmeye bakar, maksada ulaşırız. İşte Allah’a iman da böyle bir bedahettir. İnsanlar, bu inançta kendi faydalarına, akıllarına, ahlaklarına uymayan hiçbir taraf görmez, tam bir huzur içinde fikri, ahlaki, ferdi ve içtimai hayatlarını sürdürürler .

 

Fakat asıl problemler, akla uymayan taraflar, mutsuzluklar, Tanrının varlığını inkar etmek halinde ortaya çıkar. Bu meselede zilyedlik iman tarafındadır. Zira bütün çağlarda ve bütün mekanlarda insanların Yüce Yaradan’ı kabul ettikleri kesin olarak meydandadır. (O’nun sıfatları konusunda toplumların ihtilaf halinde olması, meselenin aslına zarar vermez). İnkar hep arızi ve binde birden daha az nisbette bulunmakla nadir olmuştur. Nadir ise, yok hükmündedir. Şu halde, asıl ispat külfeti, inkar edenlere düşer.

 

Aklın düşünme kurallarından biri olarak, herhangi bir şeyin varlığını ispat kolaydır. Bir iki delil veya karine ile kanaat getirilir. Mesela Hindistan cevizi ağacının var olduğunu iddia eden kimse, delil olarak sadece bazı meyvelerini taşıyan bir tek dal göstermekle davasını ispat eder. Fakat dünyada böyle bir ağacın bulunduğunu inkar eden kimse, yeryüzünü karış karış dolaşıp bulunmadığını tesbit etmediği sürece iddiasını ispatlayamaz. İddiası, aklen, başka insanlar nezdinde geçerli olamaz. Karış karış dolaşmak ise, imkansız denilecek kadar zordur.

 

Onun içindir ki bir Mantık kuralı olarak “Mutlak yokluk (nefy) ispatlanamaz”. Mesela, ahireti inkar da böyledir. İnkar eden, dış dünya, yani objektif dünya hakkında hüküm veremez. Geçmiş ve gelecek bütün zamanları elekten geçirmeden, aklen geçerli olmak şartıyla, kimse çıkıp “Ahiret hayatı yoktur” diyemez. Objektif dünya hakkında hüküm veremez. Onun yapabileceği en fazla iş, kendi sübjektif köşesinde “Bana göre yoktur, ben inanmıyorum” demekten ibarettir. Varlığı kabul edenler, kendi dışlarında objektif dünyaya ait hüküm verdiklerinden, biribirlerine kuvvet verebilirler, sayıları arttıkça davaları kuvvet kazanır, işleri kolaylaşır. Bu durum, çok ağır bir yükü omuzlayanların, biribirlerine destek olarak onu kaldırmalarına benzer. Buna karşılık inkar tarafını tutanlar, mantıken birbirlerine kuvvet veremezler. Her birinin kabul etmemesi, kendilerine ait şahsi sebeplere raci olur. Kimisi “Gözlerim iyi görmüyor”, kimisi “Aklım almıyor”, kimisi “Benim bilgi imkanlarım bana bunu düşündürmüyor” demek mecburiyetindedirler.

 

Yani dış dünyaya hükmedemeksizin, “şahsi sebep” ileri sürmekten öteye geçemezler. Bu ise, başkaları için geçerli bir delil teşkil etmez. Bu şekilde inkar edenlerin durumu, mesela çok dar bir delikten geçmeye mecbur kalanların durumu gibidir ki, ancak bir kişinin sığacağı o delikten herkes tek tek geçme durumundadır. O işte başkasının faydası olamaz. Yahut bir hendekten atlama gibidir ki her bir kişi ancak tek başına atlamak durumundadır, bu işte yardımlaşma geçerli olamaz.

 

Alemi yaratan varlığa inanma, insanın yaratılışında mevcuttur. İnsanın zorunlu olarak bildiği şeylerden biri de her şeyin, onu meydana getiren bir sebebinin olduğu meselesidir. İnsan bu kainatı müşahede edince, tesadüfen meydana gelemeyecegini düşünüp Yüce Yaradan’a iman etmiştir. Bu hususta cahil, bilgin, çocuk, yaşlı müsavidir. Hatta insanlık arasında farklı bir görüş yoktur. Fakat insanlar, bu Yaratıcının sıfatları ve emirleri konusunda ihtilaf etmektedirler. Zira mesele sadece duyuların ve akılların verilerine kalsa, bu ihtilaf kaçınılmaz olacaktır. Bazıları O’nun ruhtan ibaret olup kendisini birtakım putların temsil ettiğini düşünürler. Bazıları O’nun tek olup Arş’ı üzerinde oturduğunu, bazıları ise O’nun yeryüzünde yaşayan bazı insanların bedenlerine hülul ettiğini düşünürler.

 

" Allah'ın varlığını inkar ve kainatın ezeli olduğunu iddia edenler, nazarı itibara alınmayacak derecede azdırlar. Onlar her toplumda fikir ve din adamları ve geniş kitle tarafından reddedilmişlerdir"

Kaynak:Wowturkey-mustafabey01



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YERALTINDA DİREKT SU TESPİT EDEN JEOFİZİK YÖNTEM

A VE O KAN GRUBUNUN ORTAK YİYEBİLECEĞİ BESİNLER

Yeraltı Suları Nasıl Oluşur,Aranır ve Bulunur?